İnanmak ve korku aynı şeydir. Beyin bunu her ne kadar ters algılarsa algılasın. Söz konusu beyindir. Zavallıdır. Korkağın tekidir. Çünkü ne görürse ona inanır. Neyi öğrenirse onunla yaşar. Ruha hükmeder. Gerçek olan ruh, makinaya dönüşen, beyindir. Ve inanmak doğuştan gelmez, sonradan edinilir. Kaybettikçe korkar, korktukça inanırsın.
Herhangi bir dine inanamayan insanların çoğunluğu, güzel şeylere işaret eder. Her din, bir öğüt, bir nasihat, bir güvence vaadediyor fakat, karşılığında mutlaka bir şey ister. Korkutan şeyler.. düşünüyorum da o kadar da inanılası değiller.. insansı hiç değiller. Bir canlıyı öldürüp, etini fakir insanlara dağıtmak ne kadar inancını geliştirebilir? Fakir olmak hayvan etine muhtac olmak mı? Sapkınlık?.. Herkesin düşündüğü şeyler işte…
İnsanı inanmaya yönlendirmek ve fakir umutlarını, kayıplarını unutturmak için çabalayan bir dünya yönetimi. Ve kafayı inanmakla bozmuş insan sürüsü.. “neye inanırsan o gerçek olur.. ne istersen hayat sana onu verir..” hiç şüphem yok. Fakat sınırını aştı sanki.. inanmaya çalışmak=kayıplarını unutmaya çalışmak. Duygular çok birbirine karıştı. Ruh ve hisler bizi var eden şeylerken, beynin aptallığına oynayıp, ruhumuzu çökerten siz, kimlersiniz??
Her şey için çok geç olduğunu biliyorum. Artık hepsine ihtiyacımız var. Beynin aptallığına, ruhun dengesizliğine, hislerin aşırılığına.. Bıraksınlar istiyorum. Böyle kalsın her şey. Daha iyisi için çabalayabileceğimiz bir alan yok artık. Kendimizi kandırmaktan öteye gidemiyoruz.
Beynimiz farklı şeyler görmemizi, algılamamızı sağlıyor fakat, biz her seferinde başka ruhlara aynı heyecanın görüntüsünü iletebiliyoruz.. ve her seferinde ruhumuz, farklı heyecanları aynı şekilde algılıyor. Her korkumuzda daha iyisi olacak diye inancımızı körükleyip, kısır döngüden öteye gidemiyoruz.
Güzel yaşamamız için hiçbir sebep üretemeyen siyasileri tepemize çıkaran beyin, bizim değil anlayacağınız.. onların oyuncakları. Yaşayabilmemiz için meyveler ve sebzeler var sadece. Hepsi doğada yetişen mucizeler. Doğayı yok etmek yine onların işi.. Doğayı yok etmek için seçtikleri yolları temizleyenlerse biziz. Bizim kayıp beyinlerimiz, onlara hizmet ediyor. Ruhlarımızsa yok olmuş sanki. Her şey geçici, her şey pratik, her şey kullan at, her şey bizim çok sevdiğimiz gibi basit ama artık gerçek değil. Ve bu arada teknoloji, yaşayabilmektense, ölmemiz için daha elverişli artık.
Korkularımızı gerçekleştirdikten sonra inanmamızı istedikleri her şey ilüzyon.
Yani bir tarla gerçektir. Fakat korkuluk gerçek değildir. Kendi tarlalarımıza korkuluk dikenler var… ruhumuza korkuluk dikenler..
Bizimle, hayatımızla, hislerimizle, beynimizle, eğitimimizle, geleceğimizle, yemeğimizle, eşimizle, çocuğumuzla, işimizle, aşımızla, aşkımızla, bedenimizle oynayan kuklacılar varken en fazla neye inanabiliriz??
Yani güneş bile batıyor. Yıldızlar bile sönüyor..
Korkuluğun işiyse bir fırtınaya bakar..
Belki buna inanabiliriz. Evet..